11 Temmuz 2017 Salı

BARNABAS İNCİLİ GERÇEĞİ


Barnabas İncili`nin hikâyesi avdan dönen köylülerin Uludere yakınlarında bir
mağaraya girmeleriyle başlıyor. Köpekleri mağarada kaybolan köylüler,
köpeklerini aramaya başlıyor. Köpeğin sesi çok derinlerden geliyor;
mağaranın içindeki bir kuyudan. Bir urgan alıp, kuyunun içine giriyorlar.
Karşılaştıkları manzara ise tüyleri diken diken etmeye yetiyor. Köylüler,
taştan yontma bir oda içerisinde bir lahit ve bazı eşyalarla karşılaşıyorlar.
Önce Hz. İsa`ya ait bir madalyonu çıkarıyorlar. Lahitin kapağını açıyorlar; bir
ceset ve üzerinde bir kitap. Buldukları kitap Babat Aşireti Lideri Korucubaşı
Hazım Babat`ın babası Ferhan Babat`ın eline geçiyor. Ferhan Babat`ın
kitabın tarihi değerini anlaması uzun sürmüyor ancak kime götürdüyse
kitapta yazılanları çözemiyor. Papazlar dahil kimse kitabın hangi dilde yazıldığını anlamıyor.
Bu kez Babat, kitabı satmak için girişimlerde bulunuyor. Dönemin Malatya
Milletvekili İsmail Hakkı Şengüler`e bahsediyor kitaptan. Şengüler kitabı
inceliyor ve kitabın önemini anlamak için iki sayfasını filolog Hamza Hocagil`e götürüyor..
Hamza Hocagil, Aramice uzmanıydı. Aramice, Hz. İsa`nın ilk öğütlerini verdiği
dildi. Hamza Hocagil, Türkiye`de bu dile vakıf birkaç kişiden biriydi. Hâlbuki
Hıristiyan aleminin kabul ettiği dört İncil`den hiçbirinin Aramice orijinali
yoktu. Tümü Grekçe`den yapılan tercümelerden oluşuyordu. En eskisi de dördüncü yüzyıla aitti.
Hocagil, papirüs üzerine yazılan sayfaları inceledikten sonra, yazının Arami
dilinde ve Süryani alfabesiyle kaleme alındığını tespit ediyor. Ve kitabın ilk
sayfasını tercüme ediyor: `Ben Kıbrıslı Barnabius… Tespihe layık âlemlerin
Rabbinden bir bütün olarak, Ruhu`l Kudüs`le Meşaha`ya vahyolunanı tıpkı
İsa`dan duyduğum gibi, sadakatle, 48 gök yılları sonunda, dördüncü nüsha
olarak aynen yazıyorum.`
Hocagil, Malatya Milletvekili Şengüler`e heyecan içinde `Bu kitap Barnabas İncili` diyor. Ve Şengüler, Barnabas İncili`ni satın almak için Ferhan Babat`a 280 bin doları ödemeyi kabul ediyor. Hocagil`e göre bu eser, iki bin yıllık kayıp otantik İncil`di. İncil, Hz. İsa`nın vahiy kâtibi Aziz Barnabas tarafından yazılmıştı!
İncil, Özel Harp Dairesi`nin kasasında
Peki bundan sonra ne oluyor? İşte Hollywood filmlerine taş çıkartacak hikâye
asıl buradan sonra başlıyor. Kitabın yazarı Aydoğan Vatandaş, Hamza
Hocagil`le görüşüyor ve sır perdesini aralıyor. Hamza Hocagil yaşananları
şöyle anlatıyor: `Ferhan Babat`la anlaşmaya varılmıştı. Diyarbakır
Milletvekili İhsan Arslan`ın babası Mehmet Ali Arslan ile birlikte İncil`i teslim
almaya gittik. Ancak o sırada beklenmedik bir şey oldu. İncil bize teslim
edilemeden jandarmanın eline geçti. İki yıl boyunca jandarma karargâhında
saklı tutuldu. Daha sonra Kemal Başer Paşa`dan alınarak Genelkurmay Özel
Harp Dairesi`nin eline geçti.`
Hamza Hocagil, her şeye rağmen Barnabas İncili`nin peşini bırakmamıştı.
Hocagil, dönemin başbakanı ve hemşehrisi Turgut Özal`a 1993 yılında
konuyu açtığını söylüyor: `Konuyu kendisine anlattıktan sonra beni Özel
Harpçi Orgeneral Sami Karamısır Paşa`ya gönderdi. Önce beni epey
sorguladılar, amacımın ne olduğunu anlamak istiyorlardı. Ben kitabın sadece
tercüme boyutuyla ilgilendiğimi söyledim. Ardından İstanbul Balmumcu`da
bulunan Özel Harp Karargâhı`nda Sami Karamısır Paşa ve MİT Müsteşarlığı
da yapmış olan ve hâlen hayatta olan Hayri Ündül Paşa`nın
görevlendirmesiyle tercüme çalışmasına başladım.`
Bu görevlendirmenin ardından Hamza Hocagil Ankara`da bulunan, o zamanki
adıyla Özel Harp Dairesi Başkanlığı`na gidiyor: `Kitabı ilk orada gördüm.
Birkaç demir kapıyı aştıktan sonra ulaşılan bir yerdeydi. Kitap, 1987 yılında
Sami Karamısır Paşa ve Hayri Ündül Paşa`nın bilgisi dahilinde İstanbul
Balmumcu`da bulunan Özel Harp Karargâhı`nda tercüme etmem için bana
verildi. Ben burada her gün tercüme çalışmalarını yapıyordum. Tercüme
parası da bana Harp Akademileri Komutanı Nahit Şenoğul Paşa tarafından
veriliyordu. Nahit Paşa daha sonra bana Harp Akademileri`nde Koruyucu
Envanter dersleri de verdirtti. Bu süre içerisinde İncil`in 19 sayfasını Özel
Harp Dairesi`ne bağlı subayların kontrolünde inceledim` On Emir`in yerini bildiriyor.
Hocagil, Barnabas İncili`nde nelerin yazdığıyla ilgili de şunları söylüyor:
`Tevhitten başka bir şey yoktu. Zikrullah vardı. İbadet etmenin önemi,
Allah`a eş koşmama, bu arada komşulara yardımcı olma, Lut Kavmi ile ilgili
bazı uyarıcı bilgiler ile ilgili ibret alınmasını öğütleyen bir kıssa vardı.
Dikkatimi çeken bir şey daha vardı. Ayette, `Bir peygamber gelecek,
ona tabi olanlar, dolgun başaklar gibi olacak(!)` diyordu.`
Hocagil, Barnabas İncili`nin son sayfasında, Aziz Barnabas`ın bu incili dört
nüsha olarak yazdığını ve diğer üç nüshanın da yerlerini belirttiğini söylüyor:
`İnciller`in biri İsrail`de, diğeri Arabistan Yarımadası`nda diğeri ise Kuzey
Irak`ta Süleymaniye Zaho taraflarındaydı. Orgeneral Nahit Şenoğul Paşa`nın
verdiği Barnabas İncili`nin son sayfalarında Hz. Davut`un kendi eliyle
yazdığı Aramca Zebur ve Hz. Harun`un bakır levhalara yazdığı On Emir`in
nerede olduğuna ilişkin bilgiler de vardı.`
Veli Küçük adı burada da karşımıza çıktı
Hocagil, Hz. Davut`un Sarayı`nda bulunan İncili de tercüme ettiğini
söylüyor: `Bu tercümeyi Almanca ve İngilizce olarak Yunanistan`daki
Markos Yayıncılık için yaptım. Genelkurmay`daki İncil`le İsrail`de
bulduğumuzun tek farkı tefsirli oluşuydu. Barnabas, Uludere`de bulunan
İncil`e bazı şerhler düşmüştü. Tercüme parası olarak 15 bin dolara
anlaşmıştım.`
Hocagil, Markos Yayıncılık`la aracı olanın ise ismini söylüyor. Bu isim, son
günlerde adını sıkça duyduğumuz Ergenekon Soruşturması`nın bir numaralı
sanıklarından: `Aracı, Adem Taşdemir`di. Taşdemir, Ergenekon`un kilit ismi
Tuncay Güney`le birlikte `cürüm işlemek için teşekkül oluşturmak`
iddiasıyla gözaltına alınmış, daha sonra serbest bırakılmıştı. Taşdemir`in bir
özelliği de Emekli Tuğgeneral Veli Küçük`ün yaveri olmasıydı!` Hamza
Hocagil`in bir başka iddiası ise Barnabas İncili`nin hâlâ Genelkurmay Özel
Harp Dairesi`nde olduğu yönünde…
Bu incille uğraşanlardan ise Esad Çoşan garip bir kazada yurtdışındankayatını kaybetti..Bu incili okuyup müslüman olan İsrail eski başbakanı İzak rabin’in torunu Viktoria rabin öldürüldü..Turgut Özal gördü..Eşref Bitlis Özel Harp Dairesinde gördü..Ve en son gündeme gelen Muhsin yazıcıoğlununda ölmeden bir kaç gün önceki konuşmalarında ki şu sözlere dikkat ‘ aslında barnabas incilinde geçenlere Film yapmalıyız’..sözleri ve yanındaki arkadaşlarının Muhsin bey siz gördünüzmü sorusuna ‘Sultanlar görür’ diyerek cevap vermesi..ve halen aydınlığa kavuşturulmamış bi ölüm malum helikopter kazası..
Ayrıca 1970’li yıllardan beri dostluk yaptığı Lütfü Şahsuvaroğlu ne diyor bakın’ Bu kitap Türkiyenin en önemli kozudur’ değerlendirmelerini yaptıkları yönündeki beyanı…
Alıntı

17 Haziran 2017 Cumartesi

KOVUN KÜREKÇİYİ

Türk ve Japon şirketleri arasında bir kürek yarışı düzenlenmesine karar verildi.
Japonların takımında,
8 kişi kürek çekiyor,
1 kişi dümencilik yapıyordu.

Türk Takımında ise,
2 kişi kürek çekiyor,
3 kişi şeflik
3 kişi müdürlük yapıyor
1 kişi de dümeni kullanıyordu.

Her iki takım da, performanslarını en üst düzeyine varabilmek için uzun ve zorlu bir hazırlık döneminden geçti.
Büyük gün geldi ve iki takım da, kendini hazır hissediyordu.
Japonlar yarışı bir kilometre farkla kazandılar.

Yarış sonrası Türk takımı çok sarsılmıştı.
Türk şirket yönetimi yarışın açık farkla kaybedilmesinin nedeninin bulunmasına karar verdi.
Yapılan araştırmalar, analizler ve uzun çalışmalar sonucu düzenlenen raporlara göre hata bulundu ve çözüm önerisi getirildi.
Çözüm olarak yönetimdeki düzeni güçlendirmek ve koordinasyonu güçlendirmek için 1 genel müdür atandı ve sandaldaki ağırlığı dengelemek için kürekçi sayisi da 1 e indirildi.

Japonlara yeni bir yarış teklif etme kararı alındı.
9 kişilik Türk takımı Japonlarla bir yarış yapmak üzere yeniden yapılandı.

Japonların takımında,
8 kişi kürek çekiyor,
1 kişi dümencilik yapıyordu.

Türk Takımında ise yeni yapılanma şekli şöyleydi:
1 Genel Müdür
3 Müdür
3 Dümen Şefi
1 Dümenci
1 Kürekçi.

İkinci yarışı Japonlar iki kilometre arayla kazandılar.
Tepesi atan Türk şirketi yönetim kurulu hemen harekete geçti.

Yarışın kaybedilmesinden sorumlu tutulan kürekçi kovuldu müdürlere ve diğer personele sorunun çözümüne olan katkılarından dolayı ikramiye verildi.



Alıntıdır.

16 Haziran 2017 Cuma

ABD’de bir askeri okulda ders olarak anlatılan Horoz ve Tilki Hikayesi!


“Dershanede hocayı beklerken ışıklar kapanmış ve bir çizgi film gösterilmeye başlanmış.

Filmin adı ” Küçük Tavuk “. Bir kümes var. Kümeste bir çok tavuk ile genç ve küçük horozlar, bir de kümesin yaşlı ve büyük horozu bulunuyor. Kümesin etrafında da bir tilki dolaşıyor.

Yaşlı ve büyük horoz, tilki içeri girmesin diye kümesin kapısını sıkı sıkıya kapatmış, tavukları dışarı bırakmıyor.

Tabii dışarı çıkamadıkları için doğru dürüst yemlenemeyen tavuklar da zayıf ve küçük tavuklar.

Yaşlı ve büyük horoz ise dışarı bırakmadığı tavuklara ölmeyecek kadar mısır tanesi dağıtarak yaşamalarını sağlıyor.

Kümese giremeyen tilki bunun üzerine kümesin tellerinde küçük bir delik açarak küçük ve genç bir horoza sesleniyor ve ona biraz mısır veriyor. Mısırı yiyen küçük ve genç horoz her gün gelip tilkiden mısır
alıyor. Bir süre sonra tilki küçük ve genç horoza tek başına yiyebileceğinden fazla mısır verince genç horoz hem kendisi yiyor hem de diğer tavuklara mısır dağıtıyor.

Böylece yavaş yavaş yaşlı ve büyük horozun kümesteki gücü kırılıyor. Horozun etrafındaki tavuklar azalmaya başlıyorlar. Artık popüler olan genç ve artık irileşen horozun etrafında ise tavuklar toplanıyor.Bu aşamada tilki kümesin kapısının önüne mısır bırakıyor. Kümeste bir tartışma çıkıyor.

Kapıyı açalım mı açmayalım mı diye. Sonunda korkarak kapıyı açıyorlar ve kafalarını dışarı uzatıp yemlenip hemen geri çekiyorlar. Bir süre böyle devam ediyor. Hiçbir şey olmuyor. Kümesteki tavuklar rahatlıyor. Korkuları azalıyor.

Nihayet bir gece tilki kümesin önündeki avluya mısır döküyor. Artık korkusuz olan tavuklar genç ve artık güçlü horozun öncülüğünde dışarı çıkıyor ve rahat rahat yemleniyorlar. Kümesteki her tavuk semiriyor. Tilki bir süre sonra gece kümesin kapısından kendi mağarasına kadar mısır tanelerini döküyor.
Sabah kümesten çıkan ve korkusuzca yemlenen tavuklar yemlene yemlene mağaraya kadar gidiyorlar. Sonra mağaraya giriyorlar. Onları içeride bekleyen tilki bütün kümes mağaraya girince mağaranın kapısını kapatıyor.”

Çizgi film burada bitmiş. Işıklar yanmış. Ve dersin hocası kürsüye çıkarak, “İşte Üçüncü Dünya ülkeleri böyle yönetilir” diyerek derse başlamış.

Sorular:
1-Kümes NERESİ?,
2-Yaşlı horozlar KİMLER?
3-Genç horoz KİM, şu anda neler yapıyor?
4-En önemlisi tilki KİM?

Buna göre içinde bulunduğumuz durumu sorgular isek binlerce yorum ortaya çıkar. Unutmayalım Ulusların dostları yok sadece çıkarları vardır.





FELSEFE PARADİGMASI

1 Haziran 2017 Perşembe

Yaratıcı'nın adilliği

Hz Musa ve firavun halkın huzurunda iddaya girişiller. Hz Musa "Benim Rabbim Nil nehri ile Mısıra hayat verir" der. Firavun ise "ben istersem Nili ters çeviririm" der. Hz Musa "hadi" deyince firavun süre ister. Ertesi gün buluşmak için sözleşirler. Hz Musa Yaradanın buyruğunu yerine getirmenin huzuru ile eve gider istirahate çekilir. Firavun ise Hz Musa'nın Rabbine dua eder, sabah Nil nehrinde buluşurlar. Ve Nil nehri firavunun isteği üzerine ters akmaya başlar. Hz Musa Yaradana yakırır: "ben senin söylemediğin birşeyi söylemedim. Neden böyle irade bulundun." " Senin söylediğin doğruydu" der Rabbi " Ama sen uyurken o dua etti. Ben herkesin Rabbi' yim herkesin dualarına cevap veririm" der Rabbi .

Allah o kadar adildir ki kendine ibadet edenede etmeyemede, kendisine tapanada tapmayanada dua karşısında yardım eder.

29 Mayıs 2017 Pazartesi

Lavrence'in itirafı

Arapları aldatarak Osmanlı Devleti aleyhine kışkırtıp isyana sevkeden İngiliz casusu Lavrence'in, yardımcıları Nuri Said, Faysal ve Şerif Hüseyin ile birlikte Şam'da Türkleri katlettikten sonra: "Evet onları isyana ben kışkırtmıştım. Ama böylesine vahşice kan dökeceklerini hiç tahmin etmemiştim. Bazı mahalleleri gezerken silahsız Türk askerlerinin nasıl öldürüldüklerine bakamadım; tiksindim bu vahşetten" diyerek itirafta bulunmuştur...

İlhan Bardakçı; İmparatorluğa Veda

28 Mayıs 2017 Pazar

Kadın hamile kalmıştı, bebek erkekti.

Kadın hamile kalmıştı,bebek erkekti.
Aile mutlu, çok mutluydu.
Bebek doğdu, pipisini amcalara gösterdi.
Amcalarda bayram sevinci. Dünyanın en gerekli organını gördüler çünkü.
Bebek terledi, çırılçıplak soydular, evde, misafirlikte, mahallede böyle gezdi. Bu hakka sahipti çünkü pipisi vardı.
Bebek biraz büyüdü. Sünnet olacak. Davullar, zurnalar, hediyeler... Çocuk düşündü:
"Sanırım bu çok önemli bir organ.."
Çocuk bunu aklının en karanlık köşesine yazdı.
Üç beş güzel kız var gittikleri yerde, annesi babası dedi ki:
"Hangisini alayım oğlum sana?"
Çocuk düşündü:
"Sanırım karşı tarafa sormaksızın seçme hakkım var."
Çocuk bunu aklının en karanlık köşesine yazdı.
Çocuk acıktı, sofrasını varsa kız kardeşleri ve annesi hazırladı. Yemek bitince topladılar.
Çocuk düşündü:
"Sanırım kızlar/kadınlar bana hizmet etmekle yükümlü."
Çocuk bunu aklının en karanlık köşesine yazdı.
Kalabalık bir yemek daveti, herkes masaya sığamayacak. Erkekler ve yaşlılar masaya oturdu. Çocuğu da masaya oturtturdular. Annesi ve varsa ablaları yerde oturuyordu.
Çocuk düşündü:
"Sanırım önemli olan erkeklerin konforu."
Çocuk bunu aklının en karanlık köşesine yazdı.
Servis yapılacak, önce erkeklere yemek verildi, erkekler yardım etmedi.
Çocuk düşündü:
"Sanırım öncelikli olan erkeklerin karnının doyması."
Çocuk bunu aklının en karanlık köşesine yazdı.
Çocuğun kız arkadaşı oldu.
Bütün sülale duydu. Herkesin ağzı kulaklarında. Densiz bir amca:
"Neler yapacan bahim gızlaraa" dedi.
Çocuğun anne ve babası:
"Oğlumdan iyisini mi bulacak?" dediler.
Çocuk düşündü:
"Sanırım en iyisini hak eden benim ve bu yüzden kızlara rızayla ya da rızasız istediğimi yapabilirim."
Çocuk bunu aklının en karanlık köşesine yazdı.
Çocuk büyüdü, arkadaşlarıyla dışarı çıktı, gezdi, eğlendi. Eve geç geldi, paşalar gibi karşılandı. Kız kardeşi eve geç geldiği için azar işitirken, dövülürken.
Genç düşündü:
"Sanırım eve istediğim saatte girip çıkabilirim."
Genç bunu aklının en karanlık köşesine yazdı.
Kavga etti, ağzı burnu kan içinde.
Annesi, babası:
"Koçum benim, helal olsun" dedi.
Genç düşündü:
"Sanırım güçlüyüm ve sorunlarımı bu şekilde halledebilirim."
Genç bunu aklının en karanlık köşesine yazdı.
Genç büyüdü.
Ama bir türlü adam olamadı.
...
Ve yazdıklarını uygulamaya koyuldu...
Ve son nokta!...."



Alıntıdır.

25 Mayıs 2017 Perşembe

Genç Vaiz

Adamın biri vaizliye başlıyacak. Büyük camilerin birinin hocası olacak. Bu camininde köşesini tutmuş eski vaizlerden biri var. Genç vaiz kıdemlisine diyor ki: "hocam ben konuşmamda bir hata yaparsam bir yolunu bulalım siz beni uyarın" diyor. Kaç yılın kıdemlisi onda yol biter mi; eski vaiz yeni vaizin hayalarına ip bağlıyor "ben bunu çekince sen kendini frenle" diyor. Başlıyor genç vaiz vaaza: "doğruları söyleyin, haram yemeyin, insanlara kötülük yapmayın, yalan söylemeyin, yetimin hakkını yemeyin, devlet malını çalmayın, oyuna gelmeyin". Her cümlede eski vaiz ipe asılıyor. Ipe asıldıkça genç vaiz konuyu değiştiriyor. Eski vaizin derdi, kıdemin kıymeti kalmadığı gibi camiye gelende bulunmayacak. Kim doğruları dinlemeye dayanır. Yeni vaizin derdiyse belli hazır bu kadar kalabalığı bulmuşken bütün doğruları söyleyebilmek. Bakıyor ki genç vaiz hiçbir doğruyu söyleyemeyecek "ey cemaat" diyor, " ben size her doğruyu anlatacam her gerçeği söyleyecemde ip it oğlu itin elinde kusura bakmayın" diyor.


Kendimizi bir ipe bağlayıp, ucunuda birine verdiyseniz illa ki sizi frenleyen olacaktır